“Karmaşıklığımla, yaralarımla geldim. Öyle bir kucak açıldım, ruhum, bedenim, zihnim öyle bir parladı ki… Burada tamamlandim. Acıyı sevdim, karanlığımı sevdim, onları hissettim. Duygu boşalmalarım oldu, ağladım, inledim, bağırdım.
Ne güzel yolculuktu.
Ne asildi.
Karanlığın ne büyük bilgeliği varmış. O karanlığın içinde beni destekleyen, sağlam duran, beni gören, onurlandıran birini keşfettim. Onunla tanıştım. Onun ne kadar güzel, alımlı, çekici, hoş olduğunu gördüm. O kadar cok şey gördüm , yaşadım, hissettim ki şükürler olsun benim bu eğitimi almama vesile olanlara.Yaşam yükseklerde, zirvelerde başlar. Karanlığın bilgeliğini keşfederek ışığımla yol alıyorum. Yola devam…”
“Hayatı kadın bedeninde bir erkek olarak sırtladığımı düşünüp yorgun düşmüşken, içimdeki mutlu kadının vazgeçtiğini zannederken Didem çıktı karşıma. Elini uzattı, gel dedi. Son gücümü toplayıp bana uzanan eli tuttum. Sonrası hiç bitmeyecek bir festival…
Bu inzivada, aslında yorgun olanın içimdeki kadın değil, erkek olduğunu keşfettim. Çok yorgun düşmüş ama hala sağlam durabilen eril yanım, ışıldamak, parlamak ve uçup kaçmak isteyen dişil yanım… İkisi bir oldu, birbirlerine dokundular ve birlikte ayağa kalktılar. 6 gün boyunca her sabah kendime dair yeni bir güzelliği keşfedip kucakladım. Kendimle yeniden tanıştım, unuttuklarımı hatırladım. İçimdeki ateşi serbest bırakıp doğamı yaşamayı deneyimledim. Durmayı, durmamayı, savrulmayı, tutunmayı, bırakmayı, içe kapanmayı, dışa açılmayı, üretmeyi, tadını çıkarmayı, kırılganlığı, kırılganlıktan güç almayı, açıklığı, cilveyi, aşkı, hayatla oyun oynamayı, ateşi büyütmeyi, yanmayı, kül olup yeniden doğmayı, sevmeyi ve çok sevilmeyi sığdırdık bu 6 güne. Artık hiç bir şeyin eskisi gibi olmayacağının heyecanıyla başlıyorum uyandığım her yeni güne. 12 güzel kadın birbirimize ayna olduk, kızkardeş olduk, öğretmen olduk, usta olduk, çırak olduk, dost olduk, nefes olduk.
Didem’in küçük, zarif ama o güçlü ellerini tutup yarattığımız bu “coven” içinde birbirimizi hiç bırakmayacağımızı ve en eğlenceli maceralara birlikte kanat açacağımızı bilmek harika bir his.
İçimdeki küçük “cadı” yeniden uyandı. Rahminin gücünü keşfetti. Dünyaya ışığını saça saça yürüyor kendi yolunda.
Teşekkürler Didem. Seni seviyorum.”
A.E. , 37, PR Danışmanı
“Ah! İnzivanın tadını ağzımda ve duygusunu rahmimden tüm bedenime yayıldığını hala hissediyorum. Kalbimin tamtamlarının sesini dinleyerek gelmiştim bu inzivaya. Mutlaka orada ol, seni bekleyen bir şey var orada diye…ta yılbaşında niyet etmiştim. Gerçekten de öyle oldu İda* beni tüm yumuşaklığı ile rahmine aldı.
Bu inziva gerçek hayattan bir kaçış olmadı benim için. Ayaklarımın yere sağlam bastığım, köklendiğim, doğa ve çevremle bağ kurduğum, doğanın doğum-ölüm-doğum döngüsünü hatırladığım, tüm duyularımın arttığı, rahmimin yaratıcı potansiyelini gördüğüm, korkularımı ve utancımı hissedip yas tuttuğum, neşem ve parıltımla çılgınca dans ettiğim, bırakmak istediklerimi ateşe attığım ve külleriyle et bedenimde yeniden can bulduğum hayatın ta kendisini gösteren bir inziva oldu.
“Gerçek hayattan bağınızı koparmayın” demişti Didem ilk ya da ikinci gün. Yani yakınlarınızı arayın, fotoğraf çekin, isterseniz sosyal medyaya girin. Normal olan alışkanlıklarınızdan tamamen kopmayın. Benim için inzivada duyduğum en önemli cümlelerden biriydi bu. Neden önemli olduğunu döndükten sonra daha iyi anladım. Her gün bedenimizde gevşemeyi, rahatlamayı, nefes almayı hissetmeyi yeniden hatırladığımız, çeşitli bedensel pratiklerle hayata geçirdiğimiz öğretiler gerçek hayatı yaşarken hep yanı başımda olacaktı. Her kapandığımda, her tetiklendiğimde kimsenin beni açmasını beklemeden hissetmek için kendim açılacaktım. Kendimizi güvende hissettiğimiz ve benim gibi 12 kız kardeşten oluşan bu güzel ortamda, hep beraber kapandık, içimize çekildik, ağladık, hatta bağırdık zaman zaman, sessiz kaldık, güldük, yumuşadık, açıldık kendimize ve birbirimize.
Çenem gevşek mi? Nefesim düzgün mü? Bedenim gevşek mi?**
Bir ağaç kadar esnek olabilir miydim? Onun kadar genişleyebilir miydim? Hem merkezimde durup tohumlarımı atıp hem de meyve verebilir miydim? Onun kadar dıştan cap canlı taptaze görünüp, içimde her bir katman ile yıllarımı barındırabilir miydim? Köklenip bağ kurabilir miydim? Derin nefes alıp, nefesimle, sesimle, dansımla önce kendime şifa olabilir miydim? Doğa ile bir uyum içinde yaşayabilir miydim? Vahşice sevişip, okyanus gibi dalgalanıp, bir göl gibi durağın olabilir miydim? Doğa ana gibi kucak açan, gök baba gibi her şeyi kapsayabilir miydim?
Zihnim sürekli kendime bunları soruyordu.
İkinci günün öğlen arasında suya girdiğimde hayatımda ilk defa doğaya, kutsallığa, Tanrı ve Tanrısallığa bu kadar yakın hissettim kendimi. Hayatı ve canlılığı suya atladığım taşta, yüzdüğüm suda, aldığım nefeste, baktığım mas mavi gökyüzünde ve tüm bedenimde. Evet cap canlı ve kutsaldım, o andan sonra içimdeki tanrıçaya en güzel şekilde hizmet edecektim. Beni İda’da bekleyen tam da kendimdi. Eğitimlerini verdiğim ve uyguladığım Kendini Sevme Sanatı Eğitimime inanılmaz bir hediye gelmişti. Kendini sevmeyi hatırlatırken hissetmeyi de hatırlatabilecektim… Beden – ruh – zihin’e artık vücut da tüm duyuları ile eklenmişti. Hayatımın her anı kutlamaya, hissetmeye yaşamaya değerdi. Korkularımdan kaçmadan, kalbim aşk dolu yumuşayabilecek ve bu yumuşaklığı herkes ile paylaşabilecektim.
Tüm kalp açıklığı ile bizi İda’nın rahmine, oradan da kendi rahmine alan ve alan tutan Didem’e, Vahşi Kadın Akademisi’ne ve kız kardeşlerime minnettarım.
*İda: Kaz Dağları
** Çenem gevşek mi? Nefesim düzgün mü? Bedenim gevşek mi? : Didemin bize her pratikte sorduğu sorular. “
Yeşim Ateşçi Keleş
“Son zamanlarda bir şeyleri kaçırıyorum hissiyle hayatı kovalamaya başlamıştım. Yetişememek korkusu ile oradan oraya anlamsızca ve hiçbir anda tam anlamıyla varolamadan yaşıyordum. Bunca zaman bilgi ve öğreti arasında ilerlediğimi sanırken çabaladıkça bataklığa biraz daha çekiliyor ama pes etmiyordum. Hep bir şeyler eksikti, hissediyordum ama anlam veremiyordum.
O gün binlerce parçaya bölünmüş, imkansızlıkların arasında paramparça bir halde çaldım kapını. Bekleyiş sonsuz bir heyecandı. Sıcacık karşıladın, görmesem de gülümsemeni hissettim. Aslında o an hikayemi keşfetmeye başlamıştım.
Seninle, acıdan, ölümden, aşktan, yaşamaktan bile kaçtığımı gördüm. Zıtlığın içindeki ahengi fark ettim. İçimizdeki karanlıkla yüzleşmenin korkulacak bir şey olmadığını, cesur olduğumuzda hediyelerimizin de ne kadar büyük olabildiğini hatırlattın bize. Hayatın bazen bilek güreşi olduğunu!!! Bırakmanın, yenilmenin, pes etmenin hediyeleri olduğunu gördüm. Ve görmeyi unuttuğumuz hatta çoğu kez reddettiğimiz eril yanımızla barıştık. İçimizdeki eril ve dişinin kucaklaşmasına gözyaşlarımızla şahit olduk.” Zeynep, 44, Fotoğraf Sanatçısı
“…elmas yüklü bir gemi geçiyor kıyıları iterek
parmağını daha iyi göstermek için çenesine ustaca koyan birinin parmağı gibi kentleri yansıtıyor, yasları sevinçleri yansıtıyor, hepimiz bir bir
çoğalıyoruz elmastan
birbirimizden çoğalıyoruz, sonlu ve sonsuz birbirimizden
bir yaz akşamı gibi, kesilmiş domatesin buğusu gibi, ezilmiş tuğlanın asfaltta yayılışı gibi günbatımının… E.Cansever
Gördüm bir yerlerde Wild Woman Academy’i okudum ve içimde binlerce kilometre uzaktaki yaban, asıl doğam, vahşi gücüm uludu, yaban ırmaklarım aktı gürül gürül, cangıl ormanlarım uğuldadı yaprak yaprak…. özlem özlem aktı kanadı kalbim.
Yalanla çılgına dönmüş, delirmiş bedenim can buldu hakikatin gücünde.
Ölüm dirim miydi, eril dişil miydi, hepsi iç içe geçmiş şimdinin bereketinde dans ediyordu. Hepsi birbirinden doğuyor, zihnim imgelerle dolup taşıyordu.
Siyah beyaz kurt karşı karşıya birbirine nefes veriyordu,
Bir çift kuş birbirine şakıyordu,
Biri bir diğerini yediriyor, birbirine dönüşüyordu.
Ve gölgelerimiz!
Öfke, incinmişlik, çaresizlik, seçeneksizlik içindeki yaralı kız çocuk yanımız. O küçük kız çocuğunun, görülme, duyulma ihtiyacı, güvenlik ihtiyacı, kendi değerini inşa etme ihtiyacı, karşılanmamış tüm ihtiyaçları, çocukluk yaraları öfkenin, utancın, suçluluğun, mükemmel olayım da bari belki sevilirim sapakları, nasıl da dipdiri, hala oradalardı!
Yaralarını sarmanın sorumluluğunu alıyoruz, içimizdeki küçük kız çocuğunun, şefkatle, erdemle, merhametle, kimi zaman öfkeyle, ki buna ben gazaba gelmiş şefkat diyorum… sap saman ayrılıyor, yansıtmalar bir bir sahipleniliyor, yaralar sahipleniliyor.
Şimdi uzak cangıllardaki kurt parçam daha bir gönençle, sevinçle uluyor. Hepinize teşekkür ederim… var olduğunuz var ettiğiniz için.”
Yeşil, 54, Psikolog
KARANLIĞIN BİLGELİĞİ
2-7 Ağustos
3-8 Ekim
Kaz Dağları
Kayıt:
www.wildwomanacademy.com
didemcivici@hotmail.com
05302203663
Fotoğraflar: Zeynep Başkurt & Onur Aydınoğlu
Bir Cevap Yazın